Yazar : Michael E. Meeker
Yayınevi : İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
Çeviren Tutku Vardağlı
kitap tanıtımından:
California Üniversitesi öğretim üyelerinden Michael E. Meeker bu kitabında Türkiye'de cumhuriyetin sahip olduğu imparatorluk mirasını çok değişik yanlarıyla ele alırken, eski rejimin süregelen kalıntılarına değil imparatorluğun cumhuriyette de etkin hale gelen ve ondan da öte rejimin kurucu ilkelerini oluşturan temel unsurlarına, bunların yeniden biçimlenmelerine göndermeler yapıyor.
Meeker, yıllarca süren araştırmalarını Doğu Karadeniz'e, özellikle Of ve yöresine yoğunlaştırıp, çalışmalarında tarih ile etnografyayı birleştiren bir anlayış izlerken, Of yöresinde gücünü ve varoluşunu gelenekten alan yerel toplumsal oluşumların yeni rejimle gelen devletin siyasal ve ekonomik modernleşme projesine nasıl uyum sağladığını da gözlüyor. Yazarın tesbit ettiği bir başka gerçek de, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranların yeni bir ülke için Türk nüfusu yaratma girişimleri dahil yeni sonuçlar doğuracak toplumsal projelerini, imparatorluktan cumhuriyete dönüşüm çabalarına hazır olan devlet toplumuna (state society) dayandırmasıdır. Bu nedenle Michael E. Meeker, yeni ulus projesinin eski imparatorluk projesinin tekrarı olduğu süre içinde mutlaka benzer nitelikler taşıdığına değinirken, eski imparatorluk araçlarının bir yerde dönüştürücü ve yaratıcı bir potansiyele sahip olabileceğine de dikkat çeker.
Geleneksel bir toplumsal sistemle, modern devlet sisteminin yerel düzeyde etkileşen iki ayrı düzen olduğu gerçeğini temel alıp, antropolojik yöntemleri kullanan bu değerli çalışma, Türk modernitesine farklı bir bakış açısı getiriyor.
Kitap Doğu Karadeniz özellikle Of ve çevresini ele alınmış olup Trabzon, Rize'yi geniş ölçüde bilğiler içeriyor, Osmanlı ve cumhuriyet dönemi insan yaşamını ele almış. Osmanlı döneminde Tuzcuoğlu isyanları hakkında geniş detaylı bilgiler içermekte, Tuzcuoğlu isyanının inceleyen 6,7 yazarın ( ki bunların 2 sini ilk kez duydum) bilgilerini dip not tutarak tarafsız bir gözle ele almış ve ilk kez duyduğum bilgilerle yazılı olup, bunların bir kaçını sunuyorum.
Sayfa 270...Tahir, Abdülaziz, Abdülkadir kardeşlerin dördüncü erkek kardeş REŞİT ağa (ismini ilk kez rastladım) ayaklanmalara bulaşmayıp zarar görmemiş (1831 Suter)
224 sayfa... Memiş ağa'nın damatları Şatıroğlu Osman, Kalcıoğlu Memiş ve Batum ileri geleni Arslan Bey
242 sayfa... Fontanier 1833'te Rize kazasını ziyaret ettiğinde, Tuzcuoğlu İzzet Ağa kaymakamdı.
216 sayfa... Tahir ağa'nın Sarayda güçlü arkadaşlarının olduğunu doğrular ''hem Kaptanpaşa, hem de kaptanbey ikiside Rize'li''dirler Erzurum Seraskeri sever. M.Bilgin
217 sayfa... Beauchamp'a göre Memiş Ağa ve Osman Ağa adındaki iki önde gelen kişi şehrin yerlisi değildi. Trabzon eyaletinin uzak kırsal bölgelerinden geliyorlardı.
205 Sayfa...1796 yazında, Fransız bilimsel keşif grubu,doğu Pontus Dağları'na özgü bir çiçek örnekler toplamak üzer Trabzon'a doğru yola koyulmuş. İstanbul'a vardıktan sonra yola devam edebilmek için merkezi hükümetten izin talep etmiştir. Keşif grubundakilerden biri olan Beauchamp, başlangıçta nasıl reddedildiklerini söyle anlatır: ''Osmanlı hükümeti adına ilk aracı olan bir tercümanla karşılık verdi: Lazlar zalim, Vahşi ve bağımsızdır. Saray, ortaya çıkabilecek herhangi bir sorun karsısında bizim hükümetimizin gözünde prestij kaybına uğramak istemiyordu''. Büyük olasılıkla, izin talebi gerekçe gösterilmeden reddedilmiştir; fakat aracı olan tercüman görevindeki kişi bunun ardındaki resmi motivasyonu açıklayarak bu işlevi yerine getirmişti. Açıklama olabilir ancak, kıyı bölgesi sakinlerinin bu şekilde nitelenmesi maksatlı ve yönlendiricidir.
Söz konusu olan Lazlar, İstanbul'un üst düzey resmi çevrelerine yabancıydı. Bunlar dağ köylerinde yetişmiş kır kökenli kaba saba insanlardı. Konuşmaları her türlü uygunsuzluğu taşıyordu. Giyinişleri ve görünüşleri kabul edilemez değilse bile uygunsuzdu. Buna rağmen, Lazlar imparatorluk sistemin içinde yer alıyordu. Varlığı ve etkisi sadece Trabzon'da değil, aynı zamanda İstanbul'da hissedilen bir Osmanlıcı nüfus oluşturuyorlardı. Bu nüfusun yerel seçkinler sarayda eyaletin yöneticilerini engelleyecek ölçüde bağlantılara ve etkiye sahiplerdi. Yerel seçkinler, milis güçlerinin ve askeri birlikleri lideri olarak, kırım ve Kafkasya seferine henüz katılmışlardı. Bunların müderrisleri ve medreseleri pek çok kentsel ve kırsal yörede resmi İslam temsil ettiği gibi, tüccarları ve esnafları da İmparatorluğun başkentinin sakinleri arasında bulunuyordu. Muhtemelen Beauchamp Lazları belirli bir dili konuşan bir halk olarak tanıdığından, böylesine Osmanlı bir halk olduklarına dair en ufak bir fikre sahip değildi. Fakat İstanbul'da söylenilenle Trabzon'da gözlemledikleri arasında farklılıkları anlıyordu. Bu kıyı göstermek için, değerlendirmelerinde bu bölüme yer verir.
Taleplerinde ısrar eden Fransızlar sonunda izin alabildiler, fakat eyalet merkezindeki ayaklarına durumuna karşı uyardılar. Osmanlı hükümeti tarafından Fransızlar'a eşlik etmesi için atanan bir Yeniçeriyle birlikte Trabzon'a doğru yelken açtılar. Grubu Trabzon'a götürmesi için anlaştıkları kaptan, yolculuğa başladıktan kısa bir sonra, Trabzon'a uğramayıp doğu yönündeki Rize kazasına doğru ilerleme konusunda ısrar etmeye başlamıştı. Kaptan Rizeliydi ve orada bir Yeniçeri alayına kayıtlıydı, fakat Trabzon'daki ''Lazlar'' bu alayın düşmanı olduğundan buraya demir atması imkânsızdı.*.......
Fransızlar Trabzon limanına demir atar, şehrin gerçekten huzur ve sükûnet içinde olduğunu öğrenirler ve bunun üzerine padişahın fermanını eyalet valisine gönderirler. Bu belge botanik bir araştırma için kendilerine yardımcı olunması yolunda bir talep içerir. Beauchamp paşa gönderdikleri aracının aldığı tepkileri şöyle aktarır: Beauchamp isyan ve vahşetle karşılaşmayı beklerken, rekabet eden üç otorite arasında işleyen bir düzenlemeyle karşılaşmıştı. Beauchamp'tan sonra, merkezi otoritenin dağılma sürecinin son dönemlerine kadar (1830),bölgeyi ziyaret edenlerin tümü aynı durumu karşılaşacaktı...............
Fransızlar, ilk olarak paşayla ve daha iki ayanla haberci aracılığıyla temas kurduktan sonra, kendilerine tahsis edilen köhne bir eve götürülür. Daha sonra, her türlü resmi görevli ve ileri gelen kişiler kendilerini ziyarete gelir. Ertesi sabah, iki ayana alaturkaya ayarlanmış saat, paşaya, kadıya,
Yeniçeri ağasına ve diğer devlet görevlilerine de kahve ve şeker gönderdiler. Bu ön hazırlıklardan sonra, sırasıyla iki ayanı daha sonra paşayı ziyaret ederler. İlk ayan Memiş Ağa, Fransızları büyük bir ciddiyetle karşılar, kahve ve çubuk ikram eder. Fransızların neden Fransa'daki bütün kiliseleri kaldırdığını sorar. Ülkelerinde dinin serbest olduğunu, isterlerse kendilerinin de gelip camide ibadet edebileceğini söylediklerinde Memiş Ağa yalnızca gülümser. Onbeş dakika sonra, Trabzon'da yabani bitki bulunmadığını, fakat onları atlı adamları eşliğinde yaklaşık yüz kilometre uzakta bulunan kendi arazisine göndereceğini söyler. Fransızlar Lazlardan korktuklarını söyleyerek Memiş Ağa'nın teklifini geri çevirirler ve oradan ayrılırlar.....
Kitaplarından yararlanılan yazarlar
1.Ahmet Cevdet paşa
2. Münir Aktepe
3. Mehmet Bilgin
4. Hasan Umur
5. Mahmut Goloğlu
6. Fontanier
7.Beauchamp (gezgin ,yazar)
* (şimdiki trabzon,rize minübüscüler geldi aklıma ahmt)